18 Mayıs 2009 Pazartesi

DE GÜLÜM de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim istanbul darmadağın olacak, saçlarım darmadağın. Hepsi, darmadağın! üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte, ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm hem de çelikten toprağını dele dele hayatın! de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir sevgi, bitmiştir güven! güven bana gülüm! sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm! göreceksin gülüm! Bekle! hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere hainlere, ezilmelere alışacak.. göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki işte o vakit bana-doğrudur!- şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak! bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var, sokaklar var, kediler! inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize! ölüm inananlar için sessizce kara kapli kitaplardan çıkartılacak.. göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin! artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak! KÜÇÜK İSKENDER
YARALI ASYA AŞIKLARI Ömür, özürse bağışla beni sevgilim, seni çok sevdim Ölür ölmez dirilmiş bir cin gibi Mezarını sarınıp siyah bir pelerin gibi huzuruna huzur bulmaya geldim bir elim papatya, bir elim yasemin sen yine de kokla bedenimi Telaşlı ve keskinsem kana vaktim yoktur umut vaat eden modern yalvarışlar örneğin, senin için geceyle yıkandım bu sabah çözüldü hüzün ile aşkın emrivaki dikişi reddedildi ruhumun yüzünle iğdişi Ömür, özürse hayatım, sıradan bir ihtimaldir şarap altında bakışlarım, kör süngü sevdamın ardında yaralıyım, yaramda kararlıyım bundandır tanrıların, meleklerin göğsünde ağlaması bundandır hasret adına acının kararması Korkudan kilit kalmış istiridyeyim üzgünüm, incimsin Ömür, özürse bağışla beni sevgilim onlar mutlu olsun, dünya incinsin k. İskender
B i r D a h a B a n a B e n z e m e A n g e l Yağmura çok teşekkür ederim Bu gece yalnızca cesedime yağdı Bana bir şey olursa diye korktum Seni birkaç saniye düşünürsem; Düşünürken üşürsem diye korktum Oturup siyah portakallar yedim Oturup korkunç kitaplar okudum İçimde bir sıkıntı gibi cinayet İçimde bir sığıntı gibi telaş İçimde felaket gibi merak Hislerimin uzağına düştüm, şimdi çok üzgünüm Şimdi çocukluğumun uzağına da düştüm Daha da düşersem diye korktum Seni birkaç saniye düşünürsem; Ay kıvrılırsa diye Kan kıvranırsa diye Can sıçrarsa diye ölürken bir yerlere, Daha da ölürsem diye korktum Seni birkaç saniye düşünürsem; Sessem, sersem bir heceysem eğer Seni bir kelime edersem diye korktum Seni kötü bir cümlede kullanırsam Adını söylerken takılırsam, yanlış telaffuz edersem Böyle bir günah işlersem Tanrı affeder diye korktum Yağmura çok teşekkür ederim Bu gece yalnızca bu şiire yağdı Sağol aşkım Sağol kırık kolum, kesik bileğim, kırıkyüzüm, Kesik geleceğim, kırık sonsuzluğum Her şeye rağmen Yağmura bulanmış, güzel bir yazdı Küçük İskender
Kızılırmak Kıyıları Kardaş, senin dediklerin yok, Halay çekilen toprak bu toprak değil. Çık hele Anadoluya, Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayri, O kadar uzak değil. Çamı bitmiş, kavağı azalmış, Gamla örtülü bayırlar, çıplak değil. Yedi ay kıştan sonra, Yeşeren senin yaşamındır, Yaprak değil. Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir, Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil. Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan, Mevsimler soğumuş, sular azalmış, Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil. Parça parça yarılmış öküz ardında, Parmağı üç pare, tırnağı ak değil. Utanır elin ayağın, Korkarsın yakından görsen, Eli el değil, ayağı ayak değil. Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar, Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil. Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna, Uyandırmazsan, Uyanacak değil. Dertle, sefaletle yüklü, Siyah leşlerle kararmış, berrak değil. Çağlayan ne, Akan kim, Kızılırmak değil. Kardaş, görmüyorum ama hala duyabiliyorum, Geçmiş zamanlar gelecek zamanlardan parlak değil. Vakte şahadet edercesine yükselmiş, Akşam parıltısından, bütün zaferler üzerine, Dağlar dalgalanmakta, bayrak değil. Şair : Fazıl Hüsnü Dağlarca
alıntıla güncelle sil
Yeni mesaj yazın
Hangi mahallede imam yok, Ben orada öleceğim. Kimse görmesin ne kadar güzel, Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim. Ölüler namına, azade ve temiz, Meçhul denizlerde balık; Müslüman değil miyim, haşa, Fakat istemiyorum, kalabalık. Beyaz kefenler giydirmesinler, Sızlamasın karanlığım havada. Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım, Ki bütün azalarım hülyada. Hiçbir dua yerine getiremez, Benim kainatlardan uzaklığımı. Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar, Çılgınca seviyorum sıcaklığımı... Fazıl Hüsnü Dağlarca
Beni Aşka Terkettiğin İçin Seviyorum Seni bir sır- çocuksun, yalnızca aşk açık sende ne sen kalıyorsun ne o, aşktan başka biri yok, gel, aşk istediği için varsın ne onu kurtarıyorsun ne kendini, aşktan başka biri yok, git, aşk istediği için yoksun ayrılıktan değil, taşıdığı saflıktan konuşursun; ayrılık sana dönmektir, yeniden bana ruhumuz öpüşür ya, başkasındayken ağzımız gövde gözaltındadır, oysa ruhumuz sereserpe seni senden beni benden bağışlar birbirimize bir sır- çocuksun, aşkla açıyorsun kullandığın herşeyi burda değilsin, çoktun çekilmişsin ve seninle gitmiş senin olan, her zamankinden çoksun bu evde çünkü aşk hepimizden çalışkandır, ben duruyorum vefa aşk listesindeki ceza nöbetine bu karanlıkta daha iyi görüyorum seni aynı tünelden geçiyorsun gelişte ve gidişte kavuşmaya, ayrılığa aynı yolu kullanıyorsun beni büyüten aşktan söz ediyorum, yolculuğa övgü zaman yok ki aşktan başka, uykusuzluğa övgü bir sır- çocuksun, baştan çıkarır gibi açığa çıkardın beni ayrılık mı; beni aşka terkettiğin için seviyorum seni! (Eskiden Terzi?den) HAYDAR ERGÜLEN
alıntıla güncelle sil
SİS İki şehri var gecenin, biri gözümde tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur gibi çöken siste, bana bu uykusuz şehri niye bıraktın, göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin, gece değil istediğin hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin; gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır, ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir, öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak, sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim : Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz, biri sis içinde kirpiklerine kadar açık, bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum konuşkan gözlerinde tek sözcük bile, gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye ? Haydar ERGÜLEN